GALATASARAY HAKKINDA HER ŞEY !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Galatasaray haberleri, transfer çalışmaları, diğer kulüp haberleri, Milli takım haberleri ve resimleri, Galatasarayın Futbolcu Resimleri ve biyografileri dahil her şey burada !
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYÂTI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
türko_1905
Admin
türko_1905


Mesaj Sayısı : 1122
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 21/06/08

İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYÂTI Empty
MesajKonu: İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYÂTI   İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYÂTI Icon_minitimePtsi Eyl. 01, 2008 1:33 pm

İslâm dîninin ortaya çıkışı dünyanın geçirdiği en önemli sosyal değişimdir. Bu değişim; Arap Yarımadası, K.Afrika, Asya'da etkili olmuş, insan topluluklarını ortak inanç etrafında toplamayı başarmıştır.
Müslümanlığın Türkler arasında yayılması dokuzuncu yüzyılda başlar. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar zamanında, İslâm kültüründen etkilenerek eser veren pek çok bilim adamı ve sanatçı yetişti. Selçuklular ve Osmanlılar,İslâmı ve Müslümanları koruyarak Balkanlara kadar bu dîni yaymayı başardılar.
İslâm inancını benimseyen Türkler, sosyal ve kültürel hayatlarında, dünya görüşlerinde İslâmî düşünceyi ön plana çıkardılar. Özellikle, edebî eserlerde görülen değişim, Dîvân edebiyâtı adını verdiğimiz yepyeni bir anlayışın doğmasına neden oldu.
İslâmiyetin benimsenmesinden sonra Türk toplumunda zamanla bir kütür farklılığı ortaya çıkmış, medrese eğitimi alanlarla, okumamışlar arasında ayrılıklar oluşmuş, bu durum, özellikle edebî eserlerde fazlaca hissedilmiştir.


İslâm kültür ve sanatını öğrenmek amacıyla medreselere devam eden, Arapça okuma ve yazma öğrenen, Türk sanatçıları, yavaş yavaş bu kültürün etkisinde eserler vermeye başladılar. Özellikle dilde görülen değişme, Arapça ve Farsça sözcük ve dil kurallarının Türkçeyi etkilemesi, birbirinden öz ve şekil bakımından farklı iki edebiyat anlayışının doğmasına neden olmuştur. Türkçeden başka dil bilmeyenlerin edebiyatı: Halk edebiyâtı, saray ve medrese aydınları arasında gelişen Dîvân edebiyâtı.
İslâm kültürüyle beslenen bazı Türk sanatçıları, Arap ve İranlı edebiyatçıların yolunu izlemiş, bu edebiyâtlara özgü üslup, konu, ölçü (Aruz) ve nazım şekillerini (gazel, kasîde…) alarak yeni bir edebiyat anlayışı geliştirmişlerdir. Divan Edebiyâtı adını alan bu yeni anlayışla mükemmel eserler verilmiş, ünlü sanatçılar yetişmiştir.

DÎVÂN EDEBİYÂTININ GENEL ÖZELLİKLERİ

Türk Edebiyâtının bölümleri içinde en uzun süreli olanı Divan Edebiyâtıdır. Bu edebiyat, 13. yüzyılda Hoca Dehhânî’yle başlar, 19. yüzyılın sonlarında Şeyh Gâlip'le sona erer.
Dîvân Edebiyâtında çok büyük oranda şiir yazılmıştır. Bu yüzden Divan edebiyâtı şiir edebiyatıdır.
Dîvân şiirleri, gazel, kaside, mesnevi, rubâî, tuyuğ gibi nazım şekilleriyle yazılmıştır. Ayrıca, dîvân şiirleri konularına göre de adlandırılmıştır. Ölüm şiirlerine mersiye; yergi şiirlerine de hicviye denilmiştir.
Dîvân Edebiyatı, yüksek kesim insanlarının edebiyâtıdır. Çünkü bu süslü, sanatlı edebiyâtı, ancak medrese öğrenimi görmüş insanlar anlayabilmiştir. Bu insanlar, saray veya çevresinde yaşamıştır.
Dîvân şiiri mazmuncudur. Mazmunculuk, belli kavramların belli şeylere benzetilmesi demektir. Yani, Divan şiirinde bazı kavramların, kalıplaşmış benzetmelerin dışına çıkılmadığı görülür. Sözgelimi, sevgilinin boyu, serviye; beli noktaya; saçları sümbüle; kaşları yaya; kirpikleri oka; dişi, inciye ağzı goncaya, gözü, ceylana benzetilir .. Boyu mutlaka uzun, yüz rengi beyaz, saç rengi siyahtır. Sarışın, kısa veya orta boylu sevgiliden asla bahsedilmez. "Bütün Divan şair/eri sanki aynı güzele âşıktır." diyenlere hak vermek gerekir.

“Dehânı mül saçı sünbül yanağı gül beni fülfül
Lebi gonca beli ince boyu serv-i revân olsa”
TAŞLICALI YAHYÂ

Dîvân şiiri abartılı (mübalağalı) dır. Çünkü, bir şeyi ,olduğundan çok daha fazla gösterir. Fuzûlî, Mecnun'dan daha çok sevme gücüne sahip olduğunu söyler. Nedim'e göre, sevgilisinin yüzündeki ben, bütün İran'dan daha değerlidir. Necatî, sevgiliye saçlarıyla ateş bağlatır.

“Bende Mecnûndan füzûn âşıklık istidâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûnun ancak adı var”
FUZÛLÎ


Dîvân şiiri süslüdür. Benzetme (teşbih), abartma (mübâlağa), zıtlık (tezat) , çok anlamlılık
(tevriye) , güzel sebep bulma (hüsn-i ta'lil), istiâre, tenâsüb gibi söz sanatlarını bilmeden, bulmadan ve yerli yerine kaymadan, Dîvân şiirinin anlamına ve inceliğine inilmez.
Dîvân şiirinin dili Osmanlıcadır; ölçü, aruz'dur. Aruz, hecelerin uzun ve kısalığına, açıklığına ve kapalılığına göre sıralanır.



Dîvân Edebiyâtında düzyazı (nesir), yok denecek kadar azdır. Dîvân nesri; süslü nesir, orta nesir, yalın nesir diye üç bölümde değerlendirilir.
Süslü nesir : Tıpkı Dîvân şiiri gibi, sanat ve hüner göstermek için yazılır. Dil çok ağır, cümleler çok uzundur. 17. yüzyıl yazarlarından Veysî ve Nergisî bu nesrin en başarılı örneklerini vermişlerdir.
Orta nesir: Yer yer süslü nesre kaçmakla birlikte, bir konuyu anlatma, öğretme amacı güder. EvIiyâ Çelebi'nin Seyahatname'si, Kâtib Çelebi'nin eserleri böyledir.
Yalın nesir: Her kültürden insanın anlaması için yazılır. En başarılı örneğini, Kâbusnâme adlı çeviri eseriyle Mercimek Ahmet vermiştir.
Divan Edebiyatı, altın çağını 16. yüzyılda yaşamıştır. Bâkî ve FuzûIî, 16. ve ondan sonraki yüzyılların en büyük şairleridir.
Fuzuli, lirikliğiyle; Baki söyleyiş ve şekil özelliğiyle Türk edebiyâtında ölümsüzlüğe ulaşmışlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cimbomluyuz-1905.eniyiforum.net
 
İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYÂTI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
GALATASARAY HAKKINDA HER ŞEY ! :: EĞİTİM :: EDEBİYAT VE ŞİİR-
Buraya geçin: